Tehlikenin kokusunu almak deyimini sıklıkla kullanıyoruz. Peki bunu korkuya çevirsek ve gerçek olduğunu söylesek?
Hiç kalabalık bir odada aniden bir huzursuzluk hissettiğiniz oldu mu? Belki de etrafınızdaki insanların korku veya stresini fark etmeden algıladınız ve ama sırada ne olduğunu anlamadınız.
O zaman açıklık getirelim. Bilimsel araştırmalar, korkunun kokusunu alabildiğimizi gösteriyor. Nasıl mı?
Sadece görsel ya da işitsel değil, koku yoluyla da duygusal sinyaller iletebiliyoruz.
New York’taki Stony Brook Üniversitesinde yapılan bir araştırma korku anında salgıladığımız terin içinde özel feromonlar olduğunu ve bu feromonların çevremizdekiler tarafından algılanabileceğini ortaya koyuyor. Bu da korkunun koku yoluyla bulaşıcı olabileceğini gösteriyor.
Yapılan başka bir çalışmada, iki farklı grup öğrenciden ter örnekleri toplanıyor: Biri sınav öncesi stres yaşayanlar, diğeri ise egzersiz yapanlar. Daha sonra bu ter örnekleri başka katılımcılara koklatılıyor ve beyin aktiviteleri fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ile izleniyor.
Sonuçlar, stresli öğrencilerin terini koklayan katılımcıların beyninde empatiyle ilişkili bölgelerin daha aktif olduğunu gösteriyor. Egzersiz teri ise bu etkiyi yaratmıyor. Tabii ki koklayanlar konunun amacını bilmiyor.
Benzer bir çalışmada, acemi paraşütçüler üzerinde yapılıyor. Koltuk altına yerleştirilen pedler koklatılıyor ve aynı sonuçlar ortaya çıkıyor.
Korku bulaşıcı mı?
Elde edilen bulgular, insanların duygusal durumlarını kimyasal sinyaller aracılığıyla çevrelerindekilere iletebildiğini ve bu sinyallerin algılanmasının, alıcı bireylerde davranışsal ve psikolojik değişikliklere yol açabileceğini gösteriyor.
Ancak bu kimyasal sinyallerin tam olarak hangi bileşenlerden oluştuğu ve nasıl algılandığı konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.
Yani bir dahaki sefere sebepsiz bir huzursuzluk hissettiğinizde, belki de etrafınızdaki birinin korkusunu “kokluyorsunuzdur”.