Bir zamanlar dünyanın en yoğun nüfuslu şehri olarak adlandırılan Kawloon Walled, 28 bin metrekarelik alanda 50.000 kişiye ev sahipliği yapıyordu.
Daha sonra bu şehir, kanunsuzlukların ve suçun yeri olarak adlandırılacaktı çünkü kendi içlerinde yetiştirdikleri kurallar, burayı polisin bile giremeyeceği bir yer hâline getirmişti.
Çevresi duvarlarla sarılı bir şehir düşünün…
Kawloon Walled City, “Kawloon Duvarlı Şehir” anlamına geliyordu. Askerî bir kaleydi esasında. Gün ışığı yoktu, her yer binaydı. Böyle bir yerde nüfusun giderek artması, sokakları çöple tıkamıştı.
İnsanlar, çöplerden arta kalan yerlerde yürüyordu. Tabii kötü alışkanlıklar ve kanunsuzluklar da cabası. Polisin bile adım atmaya cesaret edemediği yerlerin efsanesi vardır ya, işte orası Kawloon Walled’dı.
Bambaşka kültürleri içinde barındırıyordu.
Kawloon Walled’da sadece fakir insanlar yaşamıyordu. Hayatın her kesiminden insanlar vardı. Tarihte de “Karanlık Şehir” olarak adlandırılıyordu ve siyasî huzursuzluklardan kaçan mülteciler için bir sığınak olmuştu.
Yıllar boyunca, hükûmetin kontrolü olmadığından organik ve gelişigüzel bir şekilde büyüdü. Birbirine bitişik binalar inşa edildi, küçücük alanda 500 bina ortaya çıktı. Aile başına, 40 metrekarelik alan düşüyordu.
Koşullar pek iyi değil tabii.
Altyapı eksikliği olması, çöp toplama sistemlerinin olmaması gibi şeyler, sağlıksız koşullara yol açmıştı. Dev fareler, her yerden sarkan elektrik telleri, aralarından geçerek yürümek zorunda olduğunuz çöpler…
Ayrıca şehir; kumar salonları ve seks işçileri dahil olmak üzere yasa dışı faaliyetlerde bulunan çeteler tarafından yönetiliyordu. Ancak bu organize suç gruplarının güçlü varlığının bir avantajı da vardı. Soygun veya hırsızlık olmuyordu. Zaten polis de herhangi bir şekilde içeri giremiyordu.
Kawloon’un eski sakinleri, oradaki samimi kültürü özlediğini söylüyor.
Sokak tezgâhları, şehrin insanları tarafından yapılan lezzetli ikramları sunuyordu. Orada yaşayanların çoğu, birbirine sıkı sıkıya bağlıydı ve anlattıklarına göre her zaman birbirlerine yardım ediyorlardı. “Ghetto” diye adlandırdığımız birçok yer böyle değil midir zaten? Büyük ve “elit” kesimlerde bulunamayan dayanışma bulunur.
Eskiden Kawloon’da yaşayan insanlar, oraya dair en çok özledikleri şeyin paylaştıkları özel bağ ve arkadaşlık olduğunu söylüyor. “Biz sokaklarda masa tenisi oynarken çocuklar çatılardan bir oraya bir oraya sıçrardı.” diyorlar.
Burası yıllarca, kendi kendini düzenleyen anarşist bir toplumdu. Bir şekilde dünyada tutunamamış insanların yeriydi. Ucuz işgücü ve 12 saat aralıksız, hiç güneş ışığı görmeden çalışan insanların, sağlıksız koşullarda ürettiği ürünler; birçok ülkeye ihraç ediliyordu.
Günümüzde Kawloon, bambaşka bir yer.
Şehrin problemlerine el atma girişimleri 1950’lerde başladı ancak gümrükleme ve yıkım süreci 1993’te hayata geçirildi. 1994 senesinde ise şehir yıkıldı. Günümüzde burası, Kawloon Duvarlı Şehir Parkı.
31 bin metrekarelik park, geleneksel Çin mimarisinin unsurlarını barındırıyor. Parkın bir ucunda ise Tayland yemeklerini ve Müslüman mutfağını bulabilirsiniz. Artık herhangi bir güvenlik problemi yok.